Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Aft, hemen hemen herkesin hayatının bir döneminde karşı karşıya geldiği bir problemdir. Aft lezyonları genel olarak küçük ve ağrılı açık yaralar olarak ifade edilir. Ağız içi aft ve dilde aft gelişimi sonrasında yeme, içme ve konuşma gibi faaliyetler sırasında rahatsızlık gelişebilir.

Aft Nedir?

Aftöz ülserler (yaralar), ağız içerisinde oluşan açık yüzeyli yara lezyonlarıdır. Aft aynı zamanda ağız içi bölgesindeki yara çeşitleri arasında en sık tespit edilen lezyon olması yönüyle de önem taşır. Bazı kişilerde dudak ve yanakların iç bölgesinde gelişme eğiliminde olan ağız içi aft, etrafı kırmızı renkli ve ödemli bir yumuşak doku ile çevrili sarı veya beyaz renkte tespit edilebilir.

Aft gelişimi ile birlikte, aft yarası çeşitli belirtiler ile kendisini gösterebilir: 

  • Ağız içerisinde yuvarlak, oval şekilli beyaz veya sarımsı renkli küçük yara oluşması
  • Ağız içinde ağrılı ve kırmızı renkli bir bölgenin hissedilmesi
  • Ağız içinde bir bölgede karıncalanma hissedilmesi
  • Çevredeki lenf düğümlerinde şişlik tespit edilmesi
  • Vücut sıcaklığının yükselmesi
  • Baş ağrısı ve halsizlik gibi şikayetler nedeniyle kişinin kendisini iyi hissetmemesi

Dudakta aft ve diğer bölgelerde ortaya çıkan aft yaraları genel olarak bulaşıcı değildirler ve 1 ile 3 hafta arasındaki bir zaman dilimi içerisinde herhangi bir tedavi gereksinimi olmadan iyileşme eğilimindedirler. Aft nedeniyle oluşan ağrı şikayeti normal şartlarda aft gelişimini takiben 7 ile 10 gün arasında kaybolur. Nadir de olsa ciddi seyirli aft olgularının iyileşmesi 6 aylık bir süreyi bulabilir.

Aft Neden Olur?

Boğazda aft, damakta aft ve diğer bölgelerde oluşan aft yarası toplumun genelinde her 5 kişiden 1’inde ortaya çıkan bir problemdir. Kadınlarda ve genç kızlarda az bir farkla daha sık tespit edilmekte olup kişideki ilk aft yarası çocukluk çağı ve 20’li yaşlarında meydana gelir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte aft oluşumu riskinde bir azalma söz konusudur.Aft neden çıkar sorusunun birçok cevabı vardır. Aft oluşumu için arka planda tek bir kesin neden bulunmaz ve birçok farklı faktör tarafından tetiklenebilen bir problemdir:

  • Diş muayenesi, uygun olmayan şekilde diş fırçalama, spor yaralanmaları ve kaza ile yapılan ısırmalar gibi düşük şiddetteki ağız travmaları
  • Sodyum lauril sülfat içeren diş macunu ve ağız temizleme sıvıları
  • Çilek ve turunçgiller gibi asitli meyvelere karşı hassas olunması
  • Çikolata ve kahve gibi ürünlerin tüketimi sonrası gelişen besin hassasiyetleri
  • B12, folat ve diğer önemli vitaminlerin eksiklikleri
  • Çinko, kalsiyum ve demir gibi mineral eksiklikleri
  • Ağız içi bakterilere karşı alerji gelişmesi
  • Diş teli
  • Adet dönemi esnasında meydana gelen hormonal değişiklikler
  • Uykusuzluk ya da duygusal stres
  • Bakteri, virüs ya da mantarlara bağlı oluşan enfeksiyonlar
  • Kişinin bağışıklık sisteminde problem olması

Bu tetikleyici faktörler dışında çeşitli sistemik rahatsızlıkların seyri sırasında da aft gelişimi gözlenebilir. Behçet hastalığı, sistemik lupus eritematozus, reaktif eklem iltihabı, Crohn hastalığı gibi inflamatuar (iltihabi) bağırsak hastalıkları, diyabet (şeker hastalığı), çölyak hastalığı ve HIV enfeksiyonu sonrası gelişen AIDS hastalığı, aft gelişimine neden olabilecek sistemik rahatsızlıklar arasında yer alır. Bu nedenle hekimlere aft şikayeti ile başvuran hastalarda eşlik eden diğer şikayetler dikkatlice irdelenmeli ve bu tarz hastalıklar ile aft yaraları ilişkili olabileceği için bilinçli olunması önemlidir.
Bebeklerde damak üzerindeki mekanik baskıya bağlı olarak bu bölgede Bednar aftı adı verilen yaraların geliştiği tespit edilebilir. Beslenme ile ilişkili bu bebeklerde aft türünün, bulunduğu bölge ve hastanın öyküsü ışığında aftöz ülserden ayrımı gerçekleştirilebilir.Aft yarasının tanısı hastanın klinik bulguları ışığında gerçekleştirilir ve genellikle herhangi bir ek laboratuvar tetkikine başvurulmaz ancak tekrarlayan, gerileme eğiliminde olmayan ve ağır seyir izleyen aft olgularında çeşitli tanı testleri hekim tarafından istenebilir.
Tam kan sayımı (hemogram) testi, özellikle B12 vitamini, folat ve demir eksikliği gibi durumlara bağlı olarak ortaya çıkan anemiye eşlik eden ağızda aft öyküsünün ortaya konması için değerli bir tetkiktir. Aynı zamanda bu test yardımı ile kişinin savunma hücrelerinin sayısının düşüklüğü gibi aft nedenlerinde bir diğeri de tespit edilebilir.
Gluten duyarlılığının ana problem olduğu çölyak hastalarının %5’inden azında tekrarlayan aft yarası ortaya çıkar. Bu hastalığın tanısı için kişinin serumunda anti-endomisyum antikorlarının bulunması tanısal değer taşır.

Ağızdaki Aft Nasıl Geçer?

Aft tedavisi için temel hedefleri ağrının kontrolü, uygun sıvı ve besin desteğinin sağlanması, iyileşmenin hızlandırılması ve tekrar aft oluşumlarının önüne geçilmesi yer alır. Aft tedavisi kapsamında değerlendirilen birçok farklı ilaç türü mevcuttur. Gerekli durumlarda hekimler tarafından lokal anestezik etkili topikal ilaçlar, antiseptik ilaçlar, antienflamatuar etkili ajanlar ve bağışıklık düzenleyici ilaçlar aft ilacı planlaması dahilinde reçetelendirilebilir.

Lazer tedavisi tekrarlayan ve ciddi bir seyir izleyen vakalarda etkili olabilir. Düzgün bir ağız hijyeni sağlanması aft yaralarının tekrarlamasını önlemek adına yapılabilecek bir diğer uygulamadır. Çeşitli vitamin veya minerallerin eksikliği tespit edilen kişilerde hekimlerin bilgisi ve önerisi dahilinde destek takviye ürünlerinin yardımı ile bu maddelerin eksikliğinin giderilmesi, çölyak hastalarında ise gluten içermeyen bir beslenme programına sadık kalınması bu nedenlerle gelişen aftların geçmesi için dikkat edilmesi gereken hususlardır.

Aft Yarasına Ne İyi Gelir?

Ağız içi bölgesindeki aftöz yaralar birkaç hafta içerisinde kendiliğinden iyileşebilir. Hekimlerin bilgisi ve önerisi dahilinde yapılabilecek bazı uygulamalar iyileşme sürecine olumlu katkı sağlar. Bu uygulamaların hangilerinin size uygun olduğunun ve nasıl yapılacağının tespit edilmesi için hekimlerinizden bilgi almadan yapmanız önerilmez.

Tuzlu Su Gargarası: Aft lezyonlarının yüzeyinin kurumasını sağlayarak iyileşme sürecinde ağrılı da olsa olumlu etki yapabilen tuzlu su gargarası 1 çay kaşığı tuzun yarım bardak su içerisinde çözünmesi ile oluşturulan solüsyon kullanılarak gerçekleştirilir. Bu solüsyon ağız içerisinde yaklaşık olarak 15-30 saniye boyunca gezdirilir ve ardından tükürülür. Gerekli durumlarda birkaç saatte bir tekrarlanarak uygulamaya devam edilebilir.

Yoğurt: Bazı aft olgularında altta yatan neden helicobacter pylori adı verilen ve özellikle mide ve ince bağırsaklarda yara gelişimine neden olan bakteri enfeksiyonu olabilir. Hem bu bakteri enfeksiyonunda hem de diğer inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi sindirim sistemi problemlerine bağlı olarak meydana gelmiş aft yaralarında probiyotik canlılar (yararlı bakteriler) yönünden zengin yoğurt gibi gıdaların tüketimi olumlu etki gösterebilir.

Bal: Bal, antibakteriyel ve antienflamatuar özellikleri sebebiyle aft yarasının ağrı düzeyinde, boyutunda ve kızarıklığında azaltıcı etki yapabilir. Antibakteriyel özellikleri sayesinde yara dokusu üzerinde ikincil enfeksiyonların gelişmesini önleyici etki de gösterebilir.

Papatya Kompresi: Papatya, yara iyileşmesi söz konusu olduğunda uzun zamandır kullanılan bitkilerden biridir. Papatyagiller bitki ailesindeki Alman papatyası azulene ve levomenol olarak isimlendirilen antienflamatuar ve antiseptik özellikli kimyasalları bünyesinde barındırması nedeniyle değerli bir bitkidir. 

Aft yaraları nedeniyle yapılacak papatya kompresinde kolaylık olması açısından papatya çayı poşetleri kullanılabilir. Yara bölgesine nazikçe yerleştirilen çay poşeti birkaç dakikalığına burada tutularak bu uygulama gerçekleştirilebilir. İşlem sonrasında ağzın papatya çayı ile çalkalanması önerilir. Bu işlem günde 3-4 kez tekrarlanabilir.

Ekinezya: Ekinezya hem bağışıklığın güçlenmesi hem de yara iyileşmesinde etkili olabilen bir bitki olması nedeniyle aft yaralarının kontrol altına alınmasında da öne çıkan bir bitkidir. Yarım bardak ılık suya 1 çay kaşığı sıvı ekinezya eklenmesi ile oluşturulan çözelti yaklaşık olarak 2 dakikalık bir süre boyunca ağız içinde gezdirilir ve sonrasında tükürülür. Bu uygulama günde 3 kez olacak şekilde gerçekleştirilebilir.
“Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.”

Leave a comment